Rize’den Kocaeli’ye ‘93 Harbi’nde göçen insanların torunları Kocaeli’den Rize’ye yaklaşık 150 yıl sonra köklerine ‘Kocaeli’den Rize’ye’ projesi ile dönüş yaparak ata topraklarını tanıma fırsatına eriştiler. ‘Kocaeli’den Rize’ye’ projesini Kocaeli Rizeliler Derneği Başkanı Osman Çakır ile konuştuk:
Osman Bey, Kocaeli Rizeliler Derneği’nin kuruluş amacı nedir ve ne tür faaliyetler gerçekleştiriyorsunuz?
Osman Çakır: Kocaeli Rizeliler Derneği, Kocaeli’de yaşayan hemşerilerimizi bir araya getirmek, kültürel ve sosyal bağlarımızı güçlendirmek amacıyla kurulmuş bir topluluk. Biz Rizeliler, hem birbirimize hem de memleketimize olan bağlılığımızla biliniriz. Dernek olarak, sadece Kocaeli’de yaşayan hemşerilerimizle değil, aynı zamanda Türkiye’nin dört bir yanındaki Rizelilerle de bu bağı korumayı hedefliyoruz. Kültürel etkinlikler, sosyal projeler ve eğitim programlarıyla memleketimizin değerlerini burada yaşatmaya çalışıyoruz. Özellikle gençlerimize ve kadınlarımıza yönelik projelerimizle hemşerilerimizi hem sosyal hayata hem de memleketimize daha yakın tutmayı amaçlıyoruz.
Kocaeli’den Rize’ye’ gezi projesi nasıl ortaya çıktı? Proje hakkında detay verebilir misiniz?
Osman Çakır: ‘Kocaeli’den Rize’ye’ projesi, aslında uzun zamandır aklımızda olan bir fikirdi. Kocaeli’de yaşayan birçok hemşerimiz Rize’yi hiç görmemişti. Rize’ye dair duydukları şeyler, büyüklerinden öğrendikleri kadardı. Bu bizi derinden etkiledi ve bir adım atmamız gerektiğine karar verdik. Özellikle 18-30 yaş arası gençlerimiz ve kadınlarımız için bir kültür gezisi düzenledik. Otobüslerle Rize’ye gidip, memleketimizi tanıma fırsatı sunduk. Bu sayede gençlerimizin, Rize’nin doğal güzelliklerini, kültürünü ve insanlarını yerinde görerek köklerine daha sıkı bağlanmalarını sağlamayı hedefledik. Bu proje, hem bizim için hem de katılanlar için unutulmaz bir deneyim oldu.
Katılımcılar nasıl geri dönüşlerde bulundu? Bu gezi onların hayatında ne gibi etkiler yarattı?
Osman Çakır: Bu projeye katılan herkesin gözlerinde bir ışık vardı. İlk defa Rize’ye gitmek, onların hayatlarında derin izler bıraktı. Özellikle gençlerimiz, büyüklerinden duydukları Rize’yi yerinde görmenin heyecanını yaşadılar. Doğal güzellikler, yaylalar, tarihi yapılar ve tabii ki Rize’nin sıcakkanlı insanları, onları derinden etkiledi. Birçoğu Rize’ye bu kadar yakın hissetmeyi beklemediğini söyledi. Döndüklerinde hem kültürel açıdan hem de manevi anlamda zenginleşmişlerdi. Artık Rize onlar için sadece bir memleket değil, hayatlarının önemli bir parçası haline geldi.
Bu projeyle birlikte Türkiye’deki diğer hemşeri derneklerine nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Osman Çakır: Bu tür projeler, sadece bireysel anlamda değil, toplumsal açıdan da büyük bir kazanım sağlıyor. Diğer hemşeri derneklerine de önerim, memleketlerinden uzakta yaşayan gençlerini ve kadınlarını bu tür projelere dâhil etmeleri. Hemşerilerimizin memleketleriyle olan bağlarını güçlendirmek, kültürel mirasımızı gelecek nesillere aktarmak için son derece önemli. Rize’yi tanımak, anlamak ve bu değerleri yaşamak, bireylerin aidiyet duygusunu pekiştiriyor. Diğer dernekler de kendi şehirleri için bu tarz programlar düzenleyerek, gençlerinin köklerine daha sıkı bağlanmalarını sağlayabilirler.
Türkiye genelinde başka şehirlerde yaşayan Rizelilere yönelik de bir mesajınız var mı?
Osman Çakır: Elbette var! Türkiye’nin neresinde olursak olalım, Rize her zaman kalbimizde. Biz Rizeliler için memleket sevgisi bambaşkadır. O yeşil dağlar, yaylalar, Karadeniz’in hırçın dalgaları bizi biz yapan değerlerdir. Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan Rizelilere sesleniyorum: Memleketimizle bağımızı hep canlı tutalım. Kültürümüzü, dilimizi, geleneklerimizi unutmayalım. Hep birlikte, Rize’mizin değerlerini yaşatmak için çaba gösterelim. Biz Kocaeli’de bu bağı güçlendirmek için çalışıyoruz, biliyorum ki sizler de bulunduğunuz şehirlerde aynı gayretle memleketimizi yaşatıyorsunuz.
“Kocaeli’den Rize’ye” projesi gibi etkinliklerin gençlere ve kadınlara nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?
Osman Çakır: Gençlerimiz ve kadınlarımız, toplumumuzun temel yapı taşları. Onların kültürel değerlerine sahip çıkması, geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Bu tür projeler, gençlerimizin ve kadınlarımızın memleketle olan bağlarını güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda onlara bir aidiyet duygusu da kazandırıyor. Rize’yi yerinde görüp tanımak, hem kültürel kimliklerinin farkına varmalarına hem de kendi köklerine daha sıkı sarılmalarına vesile oluyor. Bu da bireylerin kendilerini güçlü ve değerli hissetmelerine olanak tanıyor.
Rize’ye hiç gitmemiş bir Rizeli olmanın zorlukları nelerdir sizce? Bu proje bu zorlukları aşmakta nasıl bir rol oynuyor?
Osman Çakır: Rize’ye gitmemiş bir Rizeli için, memleketine duyduğu özlem hep derindir. Büyüklerinden duyduğu hikâyeler, görmediği yerleri anlamaya çalışmak zor olabilir. Bu özlem, bazen bir yabancılaşma hissi yaratabilir. “Kocaeli’den Rize’ye” projesi, bu eksikliği gidermek için büyük bir fırsat sundu. Bu projeyle birlikte, katılımcılarımız artık Rize’yi sadece anlatılanlardan değil, bizzat kendi gözleriyle gördüler, hissettiler. Bu onların memleketlerine olan bağlılıklarını kuvvetlendirdi. Artık Rize onlar için uzakta bir yer değil, kalplerinde taşıdıkları bir değer.
Dernek olarak bu tür projelerin toplumda daha fazla yer bulması için neler yapmayı planlıyorsunuz?
Osman Çakır: Bu projeler bizim için başlangıç. Dernek olarak, bu tür etkinlikleri artırmayı ve daha geniş kitlelere ulaştırmayı planlıyoruz. Özellikle eğitim, kültür ve spor alanlarında projeler geliştirerek, hemşerilerimizin sosyal yaşamına katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Rize’ye yönelik farklı temalarda geziler düzenlemek, festivaller organize etmek ve kültürel mirasımızı yaşatmak için daha fazla etkinlik yapmayı planlıyoruz. Bizim için önemli olan, bu köprüyü her geçen gün daha da sağlam hale getirmek ve hemşerilerimizi bu projelere dâhil etmek.
Rize’nin kültürel zenginlikleri sizce bu tür projelerle nasıl daha fazla tanıtılabilir?
Osman Çakır: Rize’nin kültürel zenginlikleri, sadece bizim değil, Türkiye’nin bir hazinesi. Yaylalarımız, yemeklerimiz, horonumuz, türkülerimiz… Bunlar hemşerilerimizin yaşamında önemli yer tutuyor. Bu projeler sayesinde, Rize’mizin kültürel değerlerini daha geniş kitlelere tanıtma fırsatı buluyoruz. Gençlerimize bu değerleri öğretmek, onların da bu kültürü yaşatmalarını sağlamak bizim en büyük hedefimiz. Bu tür etkinlikler, sadece Rizelilere değil, Rize’ye ilgi duyan herkese yönelik olmalı. Rize’nin doğal ve kültürel zenginliklerini bu şekilde daha fazla insanla buluşturabiliriz.
Osman Bey, röportajımızı sonlandırırken son bir mesajınız var mı?
Osman Çakır: Öncelikle, bu röportaj vesilesiyle sesimizi duyurma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Kocaeli Rizeliler Derneği olarak her zaman birlik ve beraberlik içinde olmanın önemine inanıyoruz. Hemşerilerimize, Türkiye’nin neresinde olurlarsa olsunlar memleketlerine olan sevgilerini asla kaybetmemeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Rize’miz her zaman bizim kalbimizde. Dernek olarak, bu sevgiyi yaşatmaya ve gelecek nesillere aktarmaya devam edeceğiz. Tüm Rizelilere ve diğer hemşeri derneklerine selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Hep birlikte daha güzel projelerde buluşmak dileğiyle, teşekkür ediyorum.
TARİHÇE
1877-1878 yıllarında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ve Rus Çarı II. Alexander döneminde Kafkaslarda yapılan savaşın adı tarihi kayıtlarda ‘Osmanlı-Rus Savaşı’ olarak geçmektedir. Bu tarih, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiği için halk arasında ‘93 Harbi’ olarak bilinmektedir.
1877’de Rusların taarruzu ile başlayan savaş Tuna ve Kafkaslar olmak üzere iki cephede 10 ay kadar devam etmiş, Rus orduları dirençle karşılaşmadan İstanbul Yeşilköy’e kadar ilerlemiş ve Osmanlı Devleti ‘Ayastefanos Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmış. Ancak Batı Avrupa ülkeleri bu antlaşmanın koşullarından hoşnut olmadığı için ‘Berlin Antlaşması’ imzalanmış, Sonuç olarak Osmanlı Devleti çok fazla toprak kaybetmiş.
Osmanlı orduları Ruslar karşısında Tuna ve Kafkas cephelerinde ağır yenilgi almış. Bu durum Anadolu dışında yaşayan Osmanlı vatandaşlarını derinden etkilemiş, Kafkaslardan ve Rumeli’den bin bir sıkıntı içinde büyük göçler cereyan etmiş.
Kafkasya coğrafyasında ise Türkler, Çerkezler, Çeçenler, Abhazlar, Dağıstanlılar ve Acara çevresinde bulunan Müslüman Gürcüler aktif olarak Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmış. Savaş Osmanlı aleyhine sonuçlanıp Kafkaslar yine Rusya’nın hâkimiyetinde kalınca Müslüman Kafkas toplumları da bunun acı neticesi ile karşılaşmış.
93 Harbi’nde Osmanlı’nın aldığı ağır yenilgi sonrası Kafkaslardan ve Doğu Karadeniz’den Marmara Bölgesi’ne gelen halkları benzer coğrafyalara yerleştirmek amacı güdülmüş.
Röportaj: Fikret Ergün
KAÇKAR DERGİSİ 1. SAYI